Sadece sevenler bilir

  Yıl 22 Ağustos 16 saat gece 23:30 başkentin ortasındaki evimin balkonundayım. Hava serin. Yaz akşamlarını severim ağustos akşamlarını daha çok seviyorum. Ben bir dağ köyünün yaylasında çok yalnız geceler geçirdim. Serin yaz akşamlarında yaylada uçuruma yakın bir çam ağacının altına yatar kürek gibi ahşap desenli bir radyodan türküler dinlerdim. Pili bitecek diye çok açmadım sevdiğim türkülerde radyonun sesini. Ergenliğim kanı en deli yıllarım hep yalnız geçti. Sabah güneş doğmadan kalkar eşeğe odunu yükler ebem elime de bir teker peynir verir üşüye üşüye köye iner kahvaltıya yetişirdim. Kahvaltıyı edincede harmana gider buğday samanının tozunu yer akşama buğdayı ambara kaldırınca tekrar eşeğime binip yaylaya giderdim. Bu döngüde hep yalnızdım. O daracık patikalardan giderken hep yol boyu kendimle konuşurdum. Bazen o kadar uzardı ki konuşmalarım sanki karşımda biri varmış gibi sesli konuşurdum. Seviyordum böyle konuşmayı. Yoktu pek yol arkadaşım. Çok çile çektim lan. Amına koyum böyle hayatın...

O dağ yollarında yalnız başıma kurduğum hayaller ile tutundum o çilekeş hayatın kuyruğuna, yoksa çekilir bir hayat değildi içinde olduğum dünya. Ha bir de o yalnız yollarda elime geçen kitapları okurken, dünyada başka hayatların olduğunu da öğrenirdim. Hatta simyacıyı o yayla yollarında okumuştum. Vay amına koyum, adam bir hazine için bütün dünyayı gezdikten sonra aslında hazinenin evinin yanındaki ağacın dibinde olduğunu öğrenmişti. O kitabı okuduktan sonra hep daha zengin hayaller kurdum o kuru fakirliğin içinde, ağustos sıcağında ayağında kara lastik bir dağ patikasında tutunmuştum hayata... 

Hayatım boyunca çok konuşkan girişken biri olmadım ben, hep uyum sağladım. Çok göz önünde olmaktan nefret ederdim. Kimsenin etlisine sütlüsüne lafetmedim...

Hayat beni o dağ yollarından indirip, Şimdi kocaman bir şehrin geniş caddelerine sürükledi ama yine yalnızım, parkları bu yüzden den çok seviyorum bana o dağ yollarını anımsatıyor. 

 Çabuk geçiyor zaman çabuk geliyormuş gelecek şimdi o dağ yollarında geçirdiğim günler yüzyıllık zaman gibi uzak geliyor bana. Galiba alıştım şehrin iğrenç uğultusuna kimseye bulaşmadan yaşamaya çalışıyorum...

Bu geçen yıllarda sevgilerim sevdalarım yalnızlıklarım oldu benim. İnsan evrimini kırkında tamamlarmış...

Kırkıma girmek üzereyim bir kadın var halen çıkmıyor aklımdan. 2017 nin kekik kokulu bir nisan sabahı tanıdım onu o kadar korkuyordum ki onunla konuşurken yazışırken buluştuğumuzda, her ayrılışımızda acaba onu bir daha görür müyüm diyordum. Çok soğuk suratlı soylu sınıfından bir tip bir kadındı. Ben bir cesaret tanıştım onunla görüştüm güvendim. Hatta o kadar çok güveniyorum ki, o dağ yollarında hayaller kurup kendimle konuşutuğum günlerde ki gibi çok rahat konuşuyordum ona çok iyi kazanmıştı güvenimi yalan yok o da güveniyor bana çok güzel bakardı gözlerime gülünce çıkan hafif gamzeleri o kadar çok yakışıyor ki gözlerinin altına gel zaman git zaman çok sevdim onu çok güzel anlarımız oldu. Çok güzel anılarımız öyle güzel koyardı ki başını tepedeki parkta omuzuma çok iyi hatırlıyorum bir kış akşamı hava zifiri zindan buz gibi ayazda çıkıp gelmişti onu beklediğim parka içiniz ısınsın diye içtiğimiz viski nasılda kaynatmıştı kanımızı. Nasıl sıcacık  sarılmıştı bana...

Birgün aksilik oldu aslında aptallıktı beni aradığında ulaşamamıştı. Bana inanan o güzel gözler beni bulamayınca boşluğa kapılmıştı hepsi benim aptallığım ve benim hatamdı. O günden sonra sarılamadım ona o günden sonra tutamadım elini o günden sonra dokunamadım ona. Bir zaman sonra görüştük yine ama halen dinmiyor ona olan hasretim. Artık inanmıyor bana belki güveniyordur halen ama inancını kaybetti bana. Hepsi benim hatamdı çok yalvardım ona. Ve halen köpek gibi seviyorum onu bu kirli yaz akşamında...

Görmek istiyorum onu bir gülüşü var bir de sert mizacının altından şimdi çakarım ağzına der gibi bakışı o kadar çok yakışıyor ki ona. Şu klişe laflardan nefret ederim ama keşke dili geçmiş  zamanın çok farklı yerlerinde karşılaşsaydık. Gözüm gibi bakar başıma taç yapardım 

Şimdi orta karadeniz'in bir ilinde, köyünde tatilde dönsün diye bekliyorum biran önce... 

Ölmeden onu bir daha görebilirim belki ama o istemedikçe ölmeden ona bir daha sarılamam. Çok sevdim onu saçları çok güzel böyle değişik yüzünün bir yanına dökülüyor parmaklarımla toplardım saçlarını yüzündeki gülüşü daha yakından görmek için, bir ırmağı andıran gözlerine bakakalırdım. Çok özledim onun kokusunu.

Köprücük kemiğine gül goncalar taktığım, Bilmem bigün okur mu bu satırları eğer okursan bil yine inanmayacaksın bana ama bil seni çok özledim. 

Ona bunu söylesiğimde bana inanmıyor ama ömrüm yettikçe o parktaki o aşk ile seveceğim onu.

Adı ben de saklı son nefesime kadar sakalayacağım onu kalbimde 

o bunu bilmese de 


Yorum Gönder

Mesajınız iletildi admin kontrolünden sonra yayımlanacaktır. Teşekkürler.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال