Gün geçmiyor ki; pandemi kafa açmaya devam etmesin.. Bu süreçte gün boyunca iç dünyamdaki değişimlerden bahsetmek istiyorum. Neden derseniz, tutamıyorum.
Sabah uyanıyorum bir bakıyorum libido tavan ama birkaç saat geçtikten sonra kafamdakiler, varlıklarıyla öldürüp toprağın tabanına yapıştırıyor. Birazdan gelen bir iç batması, vicdan azabı, huzursuzluk.. adına ne derseniz. Yapışıyor boynuma gün batmadan bırakmıyorum. Kaçıyorum olmuyor, üstüne gidiyorum sebebini bulamıyorum. Sabaha kadar bir köşede beni bekliyor.
Kahvaltı sonrası mideyi de doldurmanın rahatlığıyla beden sessizleşirken zihinde düşünceler son ses. Evde olmak güzel ama bir yerden sonra boşluk bir bataklığa dönüyor. Kaçınılmaz. Gün boyunca yaptığın etkinlikler aktiviteler sadece bataklığın içine çekiş hızını etkiliyor.
Ne kadar daha böyle bekleyeceğim belirsiz. Belirsizlik sürdükçe de el ayak bağlanıyor. Ya yarın çağırırlarsa ya haftaya çağırırlarsa diyerek bir yıl geçti. Ama hala belirsiz. İçimden bir ses kur bir iş dene, batarsın, en kötü deneyim olur diyor ama maliyet hesabını görünce o da sessiz. Bir yanım çevreye kulak verip tatil bir daha böyle zaman bulamazsın dese de, hep ve istemeden tatil olunca tatil olmuyor. Yani, her şey güzelse, aslında hiçbir şey güzel değildir kafası.
Gelelim ince işlere. Bir süredir bir sevgilim var söylerken bile garip geliyor, alışkın değil bünye. Aramızda yaklaşık bin kilometre var. Mesafe zamanla muhabbete giriyor. Haliyle de ilişki çalkantılı oluyor. Bir an özlüyorum, yanına gitmek için heyecanlanıyorum. An geliyor, ayrılsak zerre umurumda değil gibi. Bir yanında olup izleyesim var, bazen de bıkkınlık. Tartışmamızı düşünüyorum; o suçlu, biraz daha düşünüyorum suç bende. Sırayla gidiyor sanki. Herkes suçlu.
Gün içinde kendime yeterince zaman ayırmayıp dışa dönük yaşadığımı fark ettim. Salgın sağ olsun, kendime daha çok zaman ayırdım, okudum, gözlemledim derken o da baydı. Kendimle kalınca yorgun bir ruh hali, arkadaşlarlayken canavar. Ortam, insanlarla olmak o kadar iyi geliyor ki, tek başınalık anormal bir halmiş gibi olmaya başladı. Eksi hayat ritmime göre daha düşük bir ritimden belki de. Her şey gibi bunu da bilmiyorum.
Okumak. Bazen günlerce odadan çıkmadan okuyasım gelmiyor, bazen de kitap elime alasım yok. Belki de kitaplardan ama bu kadar da uçlarda olmaz ki. Yoruyor. Belki de kendimi yormak için iç dünyamdaki değişimleri kullanıyorum. Çünkü enerjim bir süredir fazla geliyor.
Bir de anılara dalıp gitme durumu var. Bir ara istemsizce geçmişte kalmış bir andaki duyguya kendini bırakma hali. Sonra içinde bulduğun andaki uyanışta bir burukluk, eksiklik hissi.. Sevdiklerinden uzakta bir ihtiyarlık adeta.
Düşünmekle bitmez bu uçları yaşatan olaylar ama şimdilik aklıma gelen bunlar. Sınırlarımı mı tanıyorum, kendimi mi keşfediyorum anlamadım. Bu kadar değişim garip geliyor, hele ki iç alemde olunca. Şizofren mi oluyorum, bipolar mıyım diye de düşündürüyor.
Salgın kafa açmaya devam ediyor, bakalım daha neler getirecek.