Mayıs Yedisi

 Eski hesapta babaannem gökyüzüne bakarak ve bazı isimlerle yılı özetlerdi ama ne olursa olsun "mayıs onbeş demeden yaz gelmez" derdi...
Mart dokuzu kışın en sert olduğu mevsim, martın 10 ile 15. günleri, ağacın ömrünü belirlermiş, mart ayındaki güneşte kabuğu gevşeyen ağaç kendini bırakırsa bahara çıkamazmış öyle sert ve soğuk geçermiş. Hatta köylerde yaşayan insanların kışlık yakacakları bu ay içinde bittiği için mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır derler.
Abrul beşi, Nisanın 15 ile 20. günleri, güneşe inanıp tomurcuklanan ağaçlar çiçek ağacın dallardaki meyveyi yakarmış bu da o yıl abrul beşinde kar yağar ve hava don olursa çiçek yanarmış ve o yıl ki alınacak meyvenin verimini düşürürmüş. O yüzden derler ki; "kork abrulun beşinden öküz ayırır eşinden, çocukken hatırlıyorum bir keresinde erken olan kirazın dalına kar yağmıştı.
Gün dönümü, Haziranın 21. gününe denk gelir. 21 Aralıktan itibaren er gün bir dakika kısalan günler 21 hazirandan itibaren her gün bir dakika uzar. Bu tarihlerde gündüz ile gecenin süresi tersi yönde değişirmiş. Eski takvimi babanem böyle özetlerdi...
mayısın başındayız geçen afta güzel giden hava bugün birden soğudu mayıs yedisi gösterdi kendini, siz yine de yalancı bahara inanıp kışlıklarınızı kaldırmayın. Yukarıda anlattığım takvimin bunca yıllık ömrümde hiç şaştığını görmedim. Ama güneşe aldanıp siz şaşırırsanız ağzınız göremediğiniz yerinize dönebilir. :)

1 Mayıs: 

Yıllardır işçi bayramı olarak kutlanır. Yıllardır gördüğümüz, siyasi parti ve yasa dışı örgütlerin propaganda sahnesi olmuştur. Benim kimliğimde doğum tarihim 1 mayıstır. Kenan Evren'nin zulmü tüm memlekete yayıldığında, bir orman köyünde doğmuşum. Jendermeler her yeri sarıp yolda önüne geçeni durdurup, "sen dur, nereye gidiyorsun anarşist" diyerek önünü kestikleri herkesin derdini anlatana kadar yediği sopa boylarını geçermiş. O yüzden babamda beni 83 ün ekiminde doğmama rağmen 84 ün 1 mayısında ancak kütüğe yazdırabilmiş.
Bir diğer rivayete göre köy yerinde doğan çocuklar ilk 4 aylık olana kadar nüfusa yazdırılmazmış. Sebebi ise, yeni doğan ölümleri yüksek olduğu için bağışıklık sistemi güçlü olan çocuklar hayatta kalabildiklerinden dolayı böyle bir uygulama gerçekleşiyormuş. Yokluk işte, devlette yok ki insanda olsun.
En son 1 mayısta sokağa çıktığımda bekardım. Belki dünyayı değiştiririm niyetiyle meydanlarda bağırırdım. Gel gör ki şimdi evliyim iki çocuğum var. Tabi çoluk çocuk olunca daha iyi anlıyor insan, neden devlet evlenin çoğalın çocuk yapın aile olun dediğini ve bu türden kampanyaları desteklediğini. Çünkü aile çok zararsız bir kurum devletin hiçbir politikasını protesto edemiyor.
"Aman bana bir şey olursa çoluğum çocuğum nolur " diyerek siniyor aileler.
Eskiden bu tür bayramlarda sendikalar ses getirir sistemin paslı çarkları yenilenirdi. Gel gelelim ki sendikalarda kendine çalışmaya başladığından beri dünyada işçinin sesi duyulmaz oldu.
ancak eski köye değişen ve patronların göz ardı ettiği tehlikeli bir şey daha var ki iletişim;
Artık insanlar dünyanın öbür ucunda ne olursa dakikalar içinde tüm dünyadan haberdar olabiliyorlar.
Bu iletişim ile insanlar, Danimarka da, Norveçte Kanada da yaşayan ve çalışan insanların sosyal refah düzeylerindeki ve insan olarak gördüğü değeri öğrendikçe, bir gün çıkabilecek olan isyanın önünü alamayacaklar.
Ne demişti Müslüm Baba: Yaarsa dünyayı garipler yakar.
Çünkü pimi çekiliyor yavaş yavaş bu pastan dişleri kırılmak üzere olan sistemin.
Yani Buğday bizim ezilen biziz.
Un bizim aç kalan biziz.
Ve gördükçe soruyor insanlar.
Peki kim bu doymak bilmeyen namussuz...
Emeğin ve emekçilerin bayramı kutlu olsun.



Yorum Gönder

Mesajınız iletildi admin kontrolünden sonra yayımlanacaktır. Teşekkürler.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال