Son yazımı yazdığım günden beri itiraf etmek gerekirse pek yazacak mod da olmadığımdan ve bu aralar yine kafam meşgul olduğundan sizlere yeni içerikler yazamadım...
İsterseniz size önce neden yazmadığımdan bahsedeyim. Malum için de bulunduğumuz şu günlerde siyaset ve ekonomi ruh halimizi berbat etmiş durumda, hatırlarsanız son beş yılın, her yılı en az iki seçimle geçirmekten midem bulanmıştı. Sosyal medya araçaları seçimden bahseder, tvler seçimden bahseder herkes bir seçim havasında gına gelmişti. Neyse ki; geçtiğimiz pazar bu stresler bitti. Nefret ve kutuplaştırıcı dil yerine sevginin hoşgörünün ve birleştirici gücün dili kazandı da hem toplum olarak umutlandık hem de geleceğe umutla bakmaya başladık. Düşünsenize ben 36 yaşındayım. Adamlar iktidara geldiğin de 19 yaşında, Antalya Belek'te Palmıc hotel de çalışıyordum. Ondokuz yaşında aslan gibi ortadaydım, geçen yıllarla birlikte umudumuzu, hayallerimizi, geleceğimizin garantisi elimizden alındı derken, umut yeniden doğdu. İşte böyle korktukça tutasak umut ettikçe özgürüz. Bu arada yeni bir etiket daha açtım. "Sakalama Süresi Bitenler" aynı devlet arşivleri mantığı ile çalışacak. Yani on yılı geçen bütün anılarımı artık bu etiket altında paylaşacağım. İlk olarak çocukluk yıllarımdan başlayacağım...
Biraz da kafam niye meşgul ondan bahsedeyim. Daha önce sizlere bu yazımda çektiğim stres ve sıkıntılardan bahsetmiş nasıl kurtulduğumu anlatmıştım. Malesef Ademoğlu zaaflarının esiri olabiliyor. Bir rus ruletinde beyni dağıtmayan her tetik sesi yaşamı biraz daha güçlendiriyor. Açıkcası, seni öldürmeyen seni güçlendiriyor derler ya işte öyle; bu aralar yine finansal olarak dibe çektim kendimi ve kurtuluş olarak yine strese hazırlıyorum kendimi. Bittiğinde paylaşacağım sizinle.
Finansal çöküşüm ise, malum bir oğlum oldu, "sağlıklı olsun yeter geri kalanı mastercard çözer" dedik. Dayandık mastercar da. Doktorun; "bir oğlunuz olacak" dediği günden, oğlanın sünnetini yaptırıp beşiğinde; kıştan bahara yeni çıkmış damızlık tosunun, toynağını toprağa sürtüp kazınarak ve yeni yeni fırlayıp beliren boynuzlarını yumuşak toprağa sürterek kazınması gibi, beşikte böğürerek uyuması, bize tam 19 bin TL ye geldi. Yine de sözümün arkasındayım, ağılda kuzu doğsa ırmakta otu bitermiş derler. Yeter ki sağlığı sıhhati olsun gerisini mastercard altı ay da çözemez ise 12 ay da çözüyor...
Bir diğer can sıkıntısını ise size şöyle anlatayım...
Siz bilindik rutin hayatınızın için de sessiz sedasız kasaba hayatını yaşarken, aynı macera filmlerindeki gibi, kafasında kasketi elinde tahta bavulu ile sessiz sedasız kasabaya bir yabancı gelir. Gün geçtikçe kasabalı bu yabancının etrafının da dolaşmaya, tanımaya konuşmaya başladıkça ezberinin ve rutinlerinin değiştiğini farkeder. Sonra kasabanın gençlerinden biri bu yabancıya aşık olur ve duygusal bağları komple resetlenir. Gün gelir o yabancı elin de tahta bavulu ile adios deyip kasketini kafasına takıp gittiğin de artık tüm kasaba birbirine yabancıdır. Ezberleri bozulmuş rutinleri değişmiştir... Ve o genç bakakalır giden yabancının arkasından... O beyaz tenli sarışın yeşil gözlü kısa saçlı yabancıyı bekler durur kasabanın ufka bakan tepelerinde, acaba bir gün dönecek mi diye...
Artık beklemekten başka çaresi yok bu gencin, birgün dönerse yabancı...
Yeni başlayacağım iş yazı yazmama engel değil ama ben sizinle yine yazılarla buluşacağım. Bu uzun yaz gecelerinde size geçmişten hikayeler anlatacağım.
Bu arada Dan Brown kitapları okumayacağım ama güney westerosta ki dostumu da unutmayacağım.
Sevgiler hepinize kucak dolusu hem de :)
İsterseniz size önce neden yazmadığımdan bahsedeyim. Malum için de bulunduğumuz şu günlerde siyaset ve ekonomi ruh halimizi berbat etmiş durumda, hatırlarsanız son beş yılın, her yılı en az iki seçimle geçirmekten midem bulanmıştı. Sosyal medya araçaları seçimden bahseder, tvler seçimden bahseder herkes bir seçim havasında gına gelmişti. Neyse ki; geçtiğimiz pazar bu stresler bitti. Nefret ve kutuplaştırıcı dil yerine sevginin hoşgörünün ve birleştirici gücün dili kazandı da hem toplum olarak umutlandık hem de geleceğe umutla bakmaya başladık. Düşünsenize ben 36 yaşındayım. Adamlar iktidara geldiğin de 19 yaşında, Antalya Belek'te Palmıc hotel de çalışıyordum. Ondokuz yaşında aslan gibi ortadaydım, geçen yıllarla birlikte umudumuzu, hayallerimizi, geleceğimizin garantisi elimizden alındı derken, umut yeniden doğdu. İşte böyle korktukça tutasak umut ettikçe özgürüz. Bu arada yeni bir etiket daha açtım. "Sakalama Süresi Bitenler" aynı devlet arşivleri mantığı ile çalışacak. Yani on yılı geçen bütün anılarımı artık bu etiket altında paylaşacağım. İlk olarak çocukluk yıllarımdan başlayacağım...
Biraz da kafam niye meşgul ondan bahsedeyim. Daha önce sizlere bu yazımda çektiğim stres ve sıkıntılardan bahsetmiş nasıl kurtulduğumu anlatmıştım. Malesef Ademoğlu zaaflarının esiri olabiliyor. Bir rus ruletinde beyni dağıtmayan her tetik sesi yaşamı biraz daha güçlendiriyor. Açıkcası, seni öldürmeyen seni güçlendiriyor derler ya işte öyle; bu aralar yine finansal olarak dibe çektim kendimi ve kurtuluş olarak yine strese hazırlıyorum kendimi. Bittiğinde paylaşacağım sizinle.
Finansal çöküşüm ise, malum bir oğlum oldu, "sağlıklı olsun yeter geri kalanı mastercard çözer" dedik. Dayandık mastercar da. Doktorun; "bir oğlunuz olacak" dediği günden, oğlanın sünnetini yaptırıp beşiğinde; kıştan bahara yeni çıkmış damızlık tosunun, toynağını toprağa sürtüp kazınarak ve yeni yeni fırlayıp beliren boynuzlarını yumuşak toprağa sürterek kazınması gibi, beşikte böğürerek uyuması, bize tam 19 bin TL ye geldi. Yine de sözümün arkasındayım, ağılda kuzu doğsa ırmakta otu bitermiş derler. Yeter ki sağlığı sıhhati olsun gerisini mastercard altı ay da çözemez ise 12 ay da çözüyor...
Bir diğer can sıkıntısını ise size şöyle anlatayım...
Siz bilindik rutin hayatınızın için de sessiz sedasız kasaba hayatını yaşarken, aynı macera filmlerindeki gibi, kafasında kasketi elinde tahta bavulu ile sessiz sedasız kasabaya bir yabancı gelir. Gün geçtikçe kasabalı bu yabancının etrafının da dolaşmaya, tanımaya konuşmaya başladıkça ezberinin ve rutinlerinin değiştiğini farkeder. Sonra kasabanın gençlerinden biri bu yabancıya aşık olur ve duygusal bağları komple resetlenir. Gün gelir o yabancı elin de tahta bavulu ile adios deyip kasketini kafasına takıp gittiğin de artık tüm kasaba birbirine yabancıdır. Ezberleri bozulmuş rutinleri değişmiştir... Ve o genç bakakalır giden yabancının arkasından... O beyaz tenli sarışın yeşil gözlü kısa saçlı yabancıyı bekler durur kasabanın ufka bakan tepelerinde, acaba bir gün dönecek mi diye...
Artık beklemekten başka çaresi yok bu gencin, birgün dönerse yabancı...
Yeni başlayacağım iş yazı yazmama engel değil ama ben sizinle yine yazılarla buluşacağım. Bu uzun yaz gecelerinde size geçmişten hikayeler anlatacağım.
Bu arada Dan Brown kitapları okumayacağım ama güney westerosta ki dostumu da unutmayacağım.
Sevgiler hepinize kucak dolusu hem de :)